LOADING

Type to search

Share

Türkiye’de insan ticaretiyle mücadele, özellikle Sovyetler Birliği bloğunun dağılması ile ortaya çıkan insan ticareti mağduru kadınların tespiti çalışmaları ile başlamıştır.

2000 li yılların başında sosyo-ekonomik olarak çöküntüye giren bu bloğa üye Ukrayna, Rusya, Moldova, Beyaz Rusya, Gürcistan gibi ülkelerden Türkiye’ye ticari seks işçiliği amaçlı akın başlamış ve bu süreçte insan ticareti vakaları da meydana gelmiştir. 2007 yılından itibaren yapılan taramalarda ise bu ülkelerden gelen vakaların azaldığı, ancak Orta Asya’da bulunan Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan gibi ülkelerden gelen mağdurlarda, fuhuşa zorlanmanın yanı sıra, evde bakıcılık veya hasta bakıcılığı görünümünde angaje edilmiş vakaların artmaya başladığı görülmektedir. Yine yakın dönemde, Kuzey Afrika’dan evlenme bahanesi ile Türkiye’ye getirilen kadın mağdurlar ve Afganistan’dan gelerek zorla çalışma altına alınan erkek Afgan mağdurlar bulunmaktadır. 2011 yılından itibaren ise Suriye Krizinin patlak vermesi ile Suriye’den gelen mülteciler arasında da, insan ticareti vakaları bulunmaya başlamıştır. Bu noktada özellikle Suriye kültüründe genelde normal algılanan erken evlilik veya çocuk işçilik vakalarında, Suriyeli sığınmacıların içinde bulunduğu ekonomik koşullarda düşünülerek insan trafiği vakalarının artma ihtimali dikkate alınması gereken bir husustur. Görüldüğü üzere Türkiye, özellikle coğrafi konumu nedeniyle, insan trafiği vakaları için hem bir köprü, hemde bir hedef ülke haline gelmektedir. 

2000 yılından itibaren sınırlarına yönelen insan ticaretine karşı Türkiye, mağdurların menşe ülkeleri olan, Belarus ile 28/07/2004 tarihinde “Yasa dışı Göç ve İnsan Ticareti ile Mücadele Alanında İşbirliği Mutabakat Zaptı”, Gürcistan ile 10/03/2005 tarihinde “Türkiye Cumhuriyeti İle Gürcistan ve Azerbaycan Arasında Terörizm, Örgütlü Suçlar Ve Diğer Önemli Suçlarla Mücadele Anlaşmasının Dokuzuncu Maddesinin Uygulanmasına Dair Protokol”, Ukrayna ile 07/07/2005 tarihinde “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ukrayna Hükümeti Arasında Suça Karşı İşbirliği Anlaşmasının Birinci Maddesinin Uygulanmasına Dair Ek Protokol”, Moldova ile 8/02/2006 tarihinde “Türkiye Cumhuriyeti ve Moldova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Uluslararası Uyuşturucu Madde Kaçakçılığı, Uluslararası Terörizm ve Diğer Örgütlü Suçlarla Mücadelede İşbirliği Anlaşması Çerçevesinde İnsan Ticareti ile Mücadele Alanında İşbirliği Yapılmasına Dair Protokol”, Son olarak, 05/09/2006 tarihinde Kırgızistan ile “İnsan Ticareti ile Mücadelede İkili İşbirliği Protokolü” imzalamıştır. Bu ülkelerle özel olarak hukuki sözleşme ve protokoller gerçekleştiren Türkiye, küresel boyutta da insan ticareti anlamında pek çok anlaşma ve sözleşmeye taraf olmuştur.  

Küresel boyuttaki insan ticaretiyle mücadele anlamında ilk hukuki çalışmalar 19. yüzyıl başlarında görülmektedir. 1904 ve 1910 yılında imzalanan Beyaz Kadın Ticaretinin Yasaklanması Milletlerarası sözleşmeleri, 1921 yılında imzalanan Kadın ve Çocuk Ticaretinin Yasaklanmasına dair milletlerarası sözleşme, 1926 yılında Köleliğe Karşı Sözleşme ve 1930 yılında imzalanan Zorla Çalıştırılmaya Karşı imzalanan sözleşme ile 1949 tarihli İnsan Ticaretinin ve Fuhuş Amacıyla İstismarın Önlenmesi Sözleşmesi, insan ticareti ile mücadele anlamında ilk uluslararası örnekleri oluşturmaktadır. 

Yakın tarihte ise küresel anlamda çoğalan ve sınır aşan bir boyutta, bütün yaş ve cinsiyetten mağdurlara yönelik daha organize hale gelen insan ticareti suçları ve bu suçlar doğrultusunda artan farkındalık nedeniyle, insan ticaretine bakış açısı daha da netleşerek, bu anlamda sözleşme ve kanunlar yapılmaya başlanmıştır. 1979 yılında Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılmasına Dair Sözleşme, 1989 Çocuk Hakları Sözleşmesi, 1987 Avrupa Konseyi Parlamentosunun Çocukların Ticareti ve Diğer Yollarla Sömürülmesi ile İlgili 1065 Sayılı Tavsiye Kararı, 1991 Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Cinsel Sömürü, Pornografi, Fuhuş ve Çocuk ve Genç Ticareti ile İlgili 11 Sayılı Tavsiye Kararı, 1996 Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinin Çocukları Ticareti ve Diğer Yollarla Sömürülmesi İle İlgili 1099 Sayılı Tavsiye Kararı, 1997 Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinin, Konsey Üyesi Ülkelerde Kadın Ticareti ve Zorla Fuhuşa Yönlendirilmeleri İle İlgili 1325 Sayılı Tavsiye Kararı, 1999 Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) En Kötü Biçimlerdeki Çocuk İşçiliğinin Yasaklanması ve Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Sözleşmesi, 2000 yılı Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeye Ek, Çocuk Satışı, Çocuk Fahişeliği ve Çocuk Pornografisi ile İlgili İhtiyari Protokolu, 2000 Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek, İnsan Ticaretinin, Özellikle Kadın ve Çocuk Ticaretinin Önlenmesine, Durdurulmasına ve Cezalandırılmasına Dair Ek Protokolu, 2000 yılı Avrupa Birliği Konseyinin çalışma mevzuatı ile ilgili 854 Sayılı Çerçeve Karar Önerisi, 2005 İnsan Ticaretiyle Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin Cinsel Sömürü Amaçlı İnsan Ticareti İle Mücadeleye Dair 11 Sayılı Tavsiye Kararı, yakın dönemde köleliğe, kadın ve çocuğun istismarına ve bütün bu çerçevede insan ticaretine karşı yapılmış olan düzenlemeler olarak karşımıza çıkmaktadır. 

İnsan ticareti ile mücadele noktasında Türkiye, uluslararası sözleşmelerde gerek Birleşmiş Milletler gerekse Avrupa Birliği mevzuatlarına imzacı olarak katılmıştır. Bu çerçevede Türkiye, BM Sınıraşan Örgütlü Suçlarla Mücadele Sözleşmesi (Palermo Sözleşmesi) ve bu sözleşmeye Ek İnsan Ticaretinin, Özellikle Kadın ve Çocuk Ticaretinin Önlenmesine, Durdurulmasına ve Cezalandırılmasına ilişkin Protokole 25 Mart 2003 tarihinde taraf olmuştur. İnsan ticareti hakkında bir diğer önemli sözleşme olan “Avrupa Konseyi İnsan Ticaretiyle Mücadele Sözleşmesi’ni (GRETA)” Türkiye, 19 Mart 2009’da imzalanmış olup, sözleşme 30 Ocak 2016’da Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilmiştir. 

Bu önemli sözleşmelerden “Palermo Protokolü” olarakta bilinen “Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek olarak hazırlanmış olan “İnsan Ticaretinin Özellikle Kadın ve Çocuk Ticaretinin Önlenmesine, Durdurulmasına ve Cezalandırılmasına İlişkin Protokol”, 2000 yılında imzaya sunulmuştur. Palermo Protokolü, gerek insan ticaretini tam anlamıyla tanımlayan ilk protokol olması, gerekse uluslararası anlamda yasal bir bağlayıcılığı olan ilk protokol olması nedeniyle büyük bir önem arz etmektedir. Protokol, insan ticaretinde bir milat olarak devletlerin, insan ticareti suçlarını kendi yasalarında tanımlayarak yürürlüğe sokmalarını sağlamakta ve özellikle kadın ve çocuklara yönelik insan ticaretine karşı önlem sağlanması noktalarını ön plana çıkarmaktadır. 

Türkiye için bir diğer önemli sözleşme olan “Avrupa Konseyi İnsan Ticaretine Karşı Eylem Sözleşmesi” 2005 yılında ülkelerin onayına sunulmuştur. Türkiye’nin 2016 yılında taraf olduğu sözleşme insan ticaretinin mağdur ve mağdura yönelik hizmetlerin ön planda olmasını esas almıştır. Bu bağlamda sözleşmeye taraf olan devletler mağdur hakları olan uygun, güvenli barınma desteği, psikolojik destek, maddi destek, acil tıbbi tedavi hizmetlerine erişim, tercümanlık hizmetleri, yasal bilgi ve danışmanlık, çocukların eğitime erişimi, tazminat ve ikamet gibi hizmetleri sağlamakla yükümlüdür.

Suriye Krizi nedeniyle Türkiye coğrafyasında artan sığınmacı hareketleri, göç alanında yeni kanuni ihtiyaçlar doğurmuş ve 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu (YUKK) 4 Nisan 2013’te kabul edilerek yürürlüğe girmiştir. Bu kanunla birlikte insan ticareti mağdurları ve insan ticareti alanında yeni bazı düzenlemeler getirilmiştir. Bu düzenlemelerde insan ticareti mağduru olan veya mağdur olabileceğine inanılan kişiler için valiliklerce otuz gün süreli ikamet izni verilmesi ve bu iznin üç yılı geçmemek kaydıyla en fazla altışar aylık sürelerle uzatılabilmesi ile mağdur destek sürecinden yararlanmakta olan insan ticareti mağdurlarının sınır dışı edilmemeleri hakları tanınmıştır. 

Bununla birlikte “İnsan Ticaretiyle Mücadele ve Mağdurların Korunması Hakkındaki Yönetmelik” 17 Mart 2016 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Yönetmelikte,  Ülkesine veya üçüncü bir ülkeye gönüllü ve güvenli geri dönüş,  Sığınma Evlerinde veya güvenli yerde barınmasını, Sağlık hizmetlerine erişiminin sağlanması,  Psiko-sosyal destek sağlanmasını, Sosyal hizmet ve yardımlara erişimini, Hukuki yardıma erişim ve mağdurların yasal haklarına ilişkin danışmanlık hizmeti ve bilgi verilmesini, Eğitim ve öğretim hizmetlerine erişim konusunda rehberlik yapılmasını, Mesleki eğitim alması ve işgücü piyasasına erişimi konusunda destek verilmesini, Temel ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde geçici maddi destek temini amacıyla 29/5/1986 tarihli ve 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu hükümleri uyarınca maddi destek konusunda gerekli rehberliğin sağlanmasını, İlgili sivil toplum kuruluşları ile uluslararası ve hükümetler arası kuruluşlar tarafından sağlanabilecek danışmanlık hizmetlerine erişimini, Tercümanlık hizmeti verilmesini, Vatandaşı olduğu ülkenin büyükelçiliği veya konsolosluğuna, rızası hâlinde bilgi verilmesini, Vatandaşı olduğu ülke büyükelçilik veya konsolosluk yetkilileri ile görüşebilme imkânı tanınmasını, Kimlik tespiti ve seyahat belgelerinin temini konusunda yardım sağlanmasını sağlayan imkanlar yer almaktadır.

Türk Ceza Kanunu’ nda ise insan ticareti suçu, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı 80. maddesinde düzenlenerek, birkaç farklılık dışında, 765 sayılı kanunun 201/b maddesi ile Palermo Protokolü’ndeki düzenleme esas alınarak oluşturulmuştur. Bu değişiklik ve farklılıklar ise, 765 sayılı Türk Ceza Kanununa 2002 yılında 4771 sayılı Kanun ile eklenen 201/b maddesi insan ticareti ile ilgili ilk düzenlemenin üzerinde gerçekleştirilmiştir. Bütün bu değişiklik süreçlerinin gerekçesi olarak, Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ile bu sözleşmeye ek 4804 sayılı Kanun ile kabul edilen İnsan Ticaretinin, Özellikle Kadın ve Çocuk Ticaretinin Önlenmesine, Durdurulmasına ve Cezalandırılmasına İlişkin Protokolün TCK’ya uygunluğu ve protokolün gereklerinin yerine getirilmek üzere ilgili düzenlemenin yapıldığı açıklanmıştır.

Düzenlemelerin üzerine TCK madde 80’de insan ticareti suçu; 

(1) Zorla çalıştırmak, hizmet ettirmek, fuhuş yaptırmak veya esarete tâbi kılmak ya da vücut organlarının verilmesini sağlamak maksadıyla tehdit, baskı, cebir veya şiddet uygulamak, nüfuzu kötüye kullanmak, kandırmak veya kişiler üzerindeki denetim olanaklarından veya çaresizliklerinden yararlanarak rızalarını elde etmek suretiyle kişileri ülkeye sokan, ülke dışına çıkaran, tedarik eden, kaçıran, bir yerden başka bir yere götüren veya sevk eden ya da barındıran kimseye sekiz yıldan oniki yıla kadar hapis ve on bin güne kadar adlî para cezası verilir.

(2) Birinci fıkrada belirtilen amaçlarla girişilen ve suçu oluşturan fiiller var olduğu takdirde, mağdurun rızası geçersizdir.

(3) Onsekiz yaşını doldurmamış olanların birinci fıkrada belirtilen maksatlarla tedarik edilmeleri, kaçırılmaları, bir yerden diğer bir yere götürülmeleri veya sevk edilmeleri veya barındırılmaları hallerinde suça ait araç fiillerden hiçbirine başvurulmuş olmasa da faile birinci fıkrada belirtilen cezalar verilir.

(4) Bu suçlardan dolayı tüzel kişiler hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur.

şeklinde kanundaki yerini almıştır.

Hukuki anlamda görüldüğü üzere, Türkiye İnsan ticaretiyle mücadele ve suçun önlenmesi kapsamında yoğun bir çaba göstermektedir. Küresel boyutta gelişen sosyo-politik ve çevresel krizler ile hızla ilerleyen teknoloji, insan tacirleri tarafından çok iyi değerlendirilmekte ve bu anlamda, insan ticaretiyle mücadele alanında kanun yapıcıların da, suça daha güncel ve dinamik yaklaşımlar göstermesi önem kazanmaktadır. Yine hukuki boyutta yalnızca suça veya güvenliğe odaklı mekanizmalardan kaçınılarak, mağdur/ mağdurlarla ilgilenen tüm kamu otoriteleri ve sivil toplum kuruluşlarını da içeren etkili bir Ulusal Yönlendirme Mekanizması’nında (UYM) hukuki çerçeve altına alınması ve işletilmesi, hizmetlerin doğru yönlendirilmesi adına başka bir önemli noktadır.

Tags::